Bilimkurgunun Temelleri (Bölüm II)

Sizlere ilk yazım içerisinde bilimkurgunun temalarını anlatmıştım ve elimden geldiğince detaylandırmaya çalışmıştım. Şu an ise “temel taşlardan” biri olan “sorular”  üzerinde duracağım ve diğer yazım gibi bunu da detaylandırmaya çalışacağım. Hadi başlayalım o zaman.

“EĞER” SORUSU

Bilimkurgunun sorularından biri olan Eğer faktörünün etkisine bakalım. Örneğin; şu an alışık olduğumuz bir şekilde yaşıyoruz. Sabah erken saatte kalkıp, geç saatlere kadar çalışıyor ve eve geliyoruz ve ertesi gün tekrar aynı sisteme dâhil oluyoruz. Tam bu sırada sorulacak bir “eğer” sorusu her şeyi değiştiriyor.

Eğer içerisinde bulunduğum sistem değişirse ne olur?

Sabah kalktınız ve işe gittiniz. Bir de baktınız ki herkes su altında çalışıyor. Nefes almak zorunda değiller çünkü boyunlarında suyun içerisindeki oksijeni emen kesecikler mevcut. Siz de suya dalıyorsunuz ve bakıyorsunuz ki siz de aynı şekildesiniz. Ancak önceki gün değildiniz? Ne değişti? Diyelim kii önceki gece büyük bir radyasyon patlaması oldu ve sizi bu şekilde etkiledi. Sabah kalktığınızda sade bir insan değil de garip bir canlıya dönüşmüş olarak uyandınız. İşte tam bu anda olaya bilimkurgu dâhil oluyor. Merhaba “Paralel Dünya” teması, merhaba “Felaket Senaryo” teması!

Eğer içerisinde bulunduğum sistem bana para değil de tuvalet kağıdı olarak ödeme yapsaydı?

Ay sonu geldi ve elinize bir tomar tuvalet kağıdı verdiler. Dediler ki: “Al bakalım! Maaşın bu kadar.” O zaman ne olurdu? Bu tuvalet kağıdının neden değerli olduğu hakkında bir tema yazılması gerekirdi. Neden para kullanılmadığı anlatılırdı. Tuvalet kağıdı ile yapılacak onlarca şey sıralanabilirdi. Tuvalet kağıdı fabrikalarında çalışan yüzlerce işçinin hikayeleri anlatılırdı. Tuvalet kağıdı ile dönen sermayelerden bahsedilirdi. İnsanların tuvalete gitme korkuları baş gösterirdi. Çünkü tuvalet kağıdını oraya da harcamak, elinizdeki birikimi tüketiyor olurdu. Bir para birimi olan Tuvalet Kağıdı gerekli hipotezler ve tezler ile desteklenip, arkasına da sağlam bir metin oturtulursa o anda devreye bilimkurgu girer. Çünkü sadece para biriminin değişmiş olması, dünyadaki bazı şeyleri de değiştirmiş olacaktı. Teknoloji, farklı ırklar, yaşam koşulları tarzı kategoriler de bundan etkilenmiş olacaktı.

Eğer içerisinde bulunduğum sisteme, uyandığım anda dahil olursam ne olur?

Aslına bakarsanız, güzel olurdu. Şahsen uyanınca “pat!” diye işte olup, iş bitince “şakkadanak!” diye eve olmak işime gelirdi. Fakat konumuz bu değil.

Diyelim ki uyandınız ve yerde, tam yatağınızın dibinde küçük bir disk şeklinde farklı ışıklar çıkaran bir mekanizma var. Yataktan ayağınızı çıkardığınız an ona bastınız. Baktınız ki iştesiniz ve takım elbiseniz üzerinizde. O disk de bir ışınlanma ve sizi işe hazırlama aletiymiş.

Tam o anda bilimkurgu devreye girdi ve ışınlanma aletinin icadına kadar size anlatıldı. Daha sonra da bu aletin kullanım detayları verildi ve karakter üzerindeki etkisinden bahsedildi.

“Eğer” ‘in sonucu;

Tek bir maddeyi çıkararak, yerine bilimsel kesinliği kanıtlanmış ya da bilimsel olarak desteklenecek bir şey eklediğiniz zaman, olay tamamen bilimkurguya kayıyor.  Her şeyiniz aynı devam ederken farklı bir yola girebiliyorsunuz. Sadece sorulan bir “eğer” sorusu, sizi bir kitabın ya da filmin baş karakteri yapabiliyor.

BELKİ” SORUSU

Bir bilimkurgu hikayesini ortaya çıkarmak istediğiniz vakit, sormanız gereken sorulardan biri de “Belki” sorudur. Aslında “Belki” bir soru değildir fakat bunu bir soru kalıbı olarak kullanmanız gerekmektedir. Örneğin; yirmili yaşlarda bir delikanlısınız ve hayatınız üniversiteye gidip gelmekle geçiyor. Çevrenizde sevilmiyorsunuz ve hiçbir şekilde kız arkadaşınız olmamış. Olmamaya da devam ediyor. Burada “belki…” kalıbını duruma uyguladığımız zaman ne değişiyor görelim.

Belki de bu yaşadığım hayat, bir simülasyondan ibarettir!

Hikayenin baş kahramanı olarak hayatınıza devam etmektesiniz. Fakat nasıl oluyorsa, günün birinde yolda yürümekte iken, çevrede parazitlenme görüyorsunuz. İngilizce olarak “glitch” dersem daha kolay anlaşılır sanırım. Ve bu parazitlenme sürekli devam ediyor. Arkadaşınız konuşurken, yüzü bir anda parazitlenip, farklı bir hale geliyor. Sonra da eski haline geri dönüyor. Ancak bu sürekli olmaya devam ediyor. Siz ne olduğunu anlamak için aylarca çalışıp çabalıyorsunuz ve doktora gidiyorsunuz.

Onlar da size bakıp “deli lan bu!” diyerek akıl hastanesine gönderiyorlar. Orada da ilaçların etkisi ile komaya girip ölüyorsunuz diyelim. En sonda bir şarkı çalıyor ve tebrik sesleri duyuluyor. Parazitlenmeyi ilk keşfeden insan olarak kozadan çıkıyorsunuz ve bakıyorsunuz ki hayatınız bir bilgisayar oyunuymuş. Her şey simülasyonmuş.

Gördünüz mü? “Belki” her şeyi ne hale getirdi.

Belki de biz uzaylıyızdır. Diğer canlılar bizi öyle görüyordur.

Yirmili yaşlarda,  öğrenci ve sevilmeyen bir karakter olarak bir başka yaşam formu ile tanışıyorsunuz. Eve geldiğiniz zaman odanızda oturuyor olsun. İşin ilginç yanı, bu karakter de dişi bir form olmuş olsun. Hem onu tanımaya çalışırsınız hem de uzaylı bir sevgiliniz olmuş olur. Hem de bilimkurgu malzemesi olursunuz. O yirmili yaşlardaki umutsuz karakter, bir belki formatı ile değişmiş oldu.

Belki de dünyayı yok etmek için yollanmış canlılarızdır.

Okula gitmek için uyanan karakterimiz, bir sabah kendisine yolda çarpan bir adamla karşılaşır. Adam onun eline bir rozet verir. Rozette “saldırıya devam!” yazmaktadır. Karakterimiz rozete dokununca anıları yerine gelir. Bakar ki; kendisi başka bir canlı formu ve diyelim ki hamamböcekleri tarafından üretilen bir yaratık. Amacı da dünyanın hamamböceklerine kalması. Normal bir üniversite öğrencisini, şu hale sokan belki kelimesi nelere sebep oldu.

“Belki” formatının sonucu;

Hayatımız içerisindeki herhangi bir etmeni, bir şey ile değiştirmek ya da hayatımıza bazı şeyleri farklı şekillerde bu format ile eklemek, bilimkurguyu oluşturabiliyor. Daha önce söylemiştim; değiştirilen etmen, bilimsel konularla desteklenirse ya da bilimsel bir konu içerebiliyorsa sonuçlar sizi bilimkurgusal bir evrene gönderiyor.

Nihai Sonuç Nedir?

Bilimkurgu türünde yazınsal ya da görsel alanda bir eser ortaya çıkarmak için bilmeniz gereken iki özellik var aslında:

Birincisi; ortaya çıkarmış olduğum eser hangi soru ile ortaya çıktı? Hangi temayı kullanmaya itti beni?

İkincisi; çıkarmış olduğum eserin, bilimsel bir dayanağı ya da verisi olabilir mi? Bu eser kamuya açıldıktan sonra, gerçekten bilimsel materyaller ile destek verilebilecek mi?

Burada bahsedilen şey rastgele işlenmiş bir bilim değildir. Örneğin; karakterinizin yolda giderken kafasına taş düşmesi ile ateşi kontrol edebileceği duruma gelmesi bilimkurgu örneği olamaz. Fantastik olabilir. Ancak bunun bilimkurgu olabilmesi için detaylandırılması gerekmektedir.

Karakterin başına düşen taş, ne taşı idi?

– Karakterin fizyolojik doğasında neyi değiştirdi?

– Ateş ile taş arasındaki bağlantı ne?

– Eğer bu taş başka birinin kafasına düşse, yine aynı şeyler meydana gelir miydi?  

Gibi soruların da sorulması elzemdir. İlk önce bir dayanak noktası oluşturulmalı. Mesela;

Karakterin başına düşen taş, fizyolojik değişiklere yol açan bir meteor olsun.

– Taşın düşmesi, karakterin başında darbeye sebep olsun ve açılan yaraya sürtünen taşın kimyası karışmış olsun.

– Kana karışan özellik, karakterin hücrelerinde farklılaşmaya yol açsın.

– Ancak sadece karaktere ait kanın çeşidi, bu taşın onunla karışmasına sebebiyet versin. Bunun için de karakterin kanının, bazı radyasyonlara maruz kalmasının sebebi gösterilsin.

İşte saydığım bu gibi şeylerden sonra, işlenen konu bilimkurguya döner. Çünkü bilimsel bir desteği var denilebilir. İnsanların kanının içerisindeki yapının değişmesi, radyasyonun sonuçları, henüz bilinemeyen mutasyonlar, bilimin daha ortaya koymamış olduğu çevresel faktörler gibi.

Bunların ışığında söyleyeceğim son şey şudur ki; bilimkurgu içerisindeki sorular büyük önem taşır. Eğer ve Belki gibi soru ya da soru benzeri kalıplar bunlara yalnızca küçük örneklerdir. Bir bilimkurgu eserini okurken ya da izlerken dikkatlice gözlemleyin. Aslında yapılan şeyler, sizin alışık olduğunuz şeylerin başka bir fraksiyonu.

Ancak yazının başından itibaren sürekli anlattığım gibi,  yine tekrar ediyorum ki; bilimsel destek ve kanıt sizi bilimkurguya götürür. Onun haricinde ya fantastik kurguya ya da absürtlüğe kaymanız olasıdır.

YAZARKEN ARKA PLANDA ÇALAN ŞARKI; THE POWER OF EPIC MUSIC – VOL. 3

Yazar: Ahmet T. Mengeş

Bilimkurgu ve Fantastik sever. Oyun bağımlısı. Vampir mitoloji gardiyanı. Garip ve bir o kadar da ukala. Amatör oyun geliştiricisi. Çok amatör.

Bütün hakları saklıdır © 2023 COGMAS.ONE

İletişim: info@cogmas.one